Hayat, kişinin tabi olmak zorunda olduğu durağan ve etkiye kapalı bir süreç değildir. Daha çok üzerinde düşünülmesi, çalışılması ve çözülmesi gerekilen bir yapıdır. Sürekli devinim içinde olmak ve niteliksel sıçrama yapmak, farkında olmasak da, görevimizdir. Bunun için illa bir psikolojik problem yaşamamız da gerekmez. Her birey kendi sözünü söyleme, kendi davranışları ile kendini ve diğerlerini adlandırma ve anlamlandırma hakkına ve imkânına sahiptir.
İnsanlar bu hayatta her şeyden önce davranış(eylem) aracılığıyla birbirleriyle etkileşirler. Bu anlayışla bakarsak davranmak(eylemek) terapi açısından yeni bir anlam ve yepyeni bir güç kazanır. Terapi yaklaşımımda, kendini(duygu, davranış ve bilinç düzeylerinde) ve çevresini anlama ve anlamlandırmanın temel araçlarından biri eylem, eylemek ve eylerken ki kendine odaklanmaktır.
Birçok danışan bize, duygusal ve sosyal süreçlere gömülü bir şekilde, eylemenin etkisi, gücü ve büyüsünü unutmuş ve kaybolmuş olarak gelir. Böyle durumlarda, duygusal ve sosyal süreçlerin içine danışanla beraber gömülmektense, ister “küçük” ister “büyük” eylemsel bir neşter vurmak gömülü hale son verebilir ve değişimler silsilesini başlatabilir.